Geçtiğimiz hafta başında yaşanan iğrenç bir tecavüz cinayeti tüm Türkiye’yi ayağa kaldırdı. Son yıllarda artarak devam eden kadın cinayetleri, son Özgecan cinayeti ile sabırları taşırdı.
Kadın, erkek herkes sokaklara çıktı. Sokaktakilerin beklentisi ve talebi, devletin gerekli önlemleri alarak bir an önce bu insanlık dışı cinayetleri önlemesiydi.
Ne var ki, daha vahşice katledilen Özgecan’ın daha yerde ki kanı kurumadan, üç kadın cinayet haberi daha geldi. Akıl alacak gibi değil. Son bir hafta da kadına yönelik aşağıda ki şiddet ve cinayetlerine göz atarsak yaşanan vahşeti çok daha iyi görebiliriz.
- Adana’da bir cani, hem de yakın akrabası olan nişanlısını boğarak öldürdükten sonra intihar ediyor.
- Gözü dönmüş birisi, Antalya’da döverek zorla minibüse bindirdiği oniki yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz edeceği sırada polis tarafından yakalanıyor.
- Bir başka sapık Kayseri’ de arkadaşının evine götürdüğü 13 yaşında ki kız çocuğuna cinsel tacizde bulunuyor.
- Diyarbakır’da iki erkek engelli kızı kaçırıp tecavüz ediyorlar.
- İstanbul’da şizofreni hastası olduğunu iddia eden birisi karısını öldürüp 50 parçaya ayırarak poşetlerle çöp konteynerine atıyor.
Sudan nedenlerle kolayca insanları öldüren vahşetin boyutu kadınlarla da sınırlı kalmıyor. Aynı hafta içerisinde gazeteci bir genç de arkadaşları ile kartopu oynarken, camına kartopu isabet eden esnaf tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürülüyordu.
Olayların ne kadar feci boyutlara ulaştığını anlatabilmek için bazı istatistiki sonuçları da sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sadece 2015’ in ilk elli gününde öldürülen kadınların sayısı 42.
Yine sadece 2014 Yılında katledilen kadın sayısı, 294.
2013 de tecavüze ve cinsel saldırıya uğrayan kadın sayısı ise, 167.
Türkiye’de son yedi yılda katledilen kadın sayısı 1127, yıllara göre dağılımı ise,
2008 de 61, 2009 da 104, 2010 de 175, 2011 de 122,
2012 de 139, 2013 de 232, 2014 de 294’dir.
Avrupa ülkelerinde ki kadınlardan önce kadınlarına seçme ve seçilme hakkı verilen Türkiye’nin, kadın hakları ihlali sıralamasında günümüzde ki yeri ne yazık ki utanç verici olup, Tunus ve Bahreyn’in arkasından 125 sıradır.
Ülkemize son yirmi yılda en önemli gelir kaynağını sağlayan turizm bölgelerimize turist olarak yurt dışından gelen kadınlara yapılan cinsel saldırılar ve öldürülen turist kadınların sayısı da giderek artmaktadır.
2008’ de Kocaeli’nde İtalyan sanatçı Pippa Bacca’nın ve 2013 de fotoğraf çekmek üzere İstanbul’a gelen Amerikalı Sarai Sierra’nın tecavüz edilerek öldürülmesi, ülkemizi dünyaya rezil etti.
Üzülerek söylemek gerekirse asıl acı olan, asli görevi toplumu korumak olan polisin bırakın erkekleri, kadınlara dahi şiddet uyguluyor olmasıdır.
Demokrasilerin vazgeçilmez haklarından olan ve toplumun gerek hak aramak ve gerekse, iktidarların beğenilmeyen uygulamalarını eleştirmek üzere eylem yapan kadınların ve üniversiteli kızların polisler tarafından saçlarından tutularak yerlerde sürüklediği olayların veya elinde silah olmayan genç bir kadının, yüzüne polis tarafından biber gazı sıkma olaylarının TV görüntüleri hala hafızalardadır.
Polise tanınan yetkiler yetmemiş gibi yeni haklar vermeyi amaçlayan “Güvenlik yasası” TBMM’den geçirilmeye çalışılmaktadır.
Toplumun yaşamını daha güzele taşımaları için seçtiğimiz milletvekilleri arasında dahi kan dökülecek seviyede ki kavgalar, toplum olarak geldiğimiz cinnet noktasının boyutlarını ortaya koymaktadır.
Ülkemizin % 98’nin benimsediği İslam dininin esasında, “Yaradan’ın verdiği canı ancak Yaradan’ın alacağı” İlkesi vardır.
İktidarda da, İslam dinini iktidara gelmenin ve iktidarda var olmanın en önemli aracı olarak kullanan bir siyasi irade vardır.
O siyasi irade ki, kötülükleri önlemenin yöntemi olarak tüm okulları İmam Hatip okullarına dönüştürerek dindar bir nesil yetiştirmeyi, kadınların başını örtmesini ise, dindar olabilmenin ilk şartı olarak görmektedir.
Ne var ki öldürülen kadınların arasında başörtülü olanlar, öldürenlerin arasında ise, dindar kesimden çok sayıda insan vardır.
Yukarıda ki istatistikler de göstermektedir ki, son on yılda tecavüz ve kadına yönelik cinayetler hızla artmaktadır.
Yine görülen odur ki, dindarlaşmak en ağır toplumsal suç olan tecavüz ve kadın cinayetlerini önlemek için çözüm yolu değildir.
Daha da düşündürücü olan, din adına fetva veren Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerinin ve ilahiyat fakülteleri öğretim üyeleri ile bazı ilahiyatçıların yaptıkları akıllara durgunluk veren yorumlardır.
Yedi yaşında ki kız çocukları ile evlenmeye onay veren, annesinin diz üzerini görmeyi, kendi küçük yaştaki kızını kucağına almayı ve öpmeyi dahi tahrik nedeni olacağını söyleyebilen din adamlarının olduğu bir ülkede, tecavüz ve kadın cinayetlerini nasıl yadırgayabiliriz?
Daha ilkokul çağında ki kız ve erkek öğrencileri ayrı sınıflarda, hatta ayrı okullarda okutmayı düşünerek, çocuk yaşta ki kızlarla erkekler arasına duvar ören eğitim anlayışının,
Mini etekli kız öğrencileri kendi okullarında ki erkek arkadaşlarına taciz ettirmeyi düşünebilen okul müdürlerinin olduğu bir ülkede, kızları ve kadınları nasıl koruyabilirsiniz?
Kadını çok daha fazla çocuk doğurmaya teşvik ederek eve kapatmaya çalışan ve yaptıkları yasal düzenlemelerle kadınlara fazladan haklar veriyormuş gibi yaparak iş hayatından kopartmaya çalışan yönetim anlayışı, kadınları korunmaya mahkûm ikinci sınıf insan konuma düşürmektir. Bu da kadınlara yapılabilecek en büyük kötülüktür.
Ahlak bekçiliğine soyunarak genelevleri kapatan ve mahalle aralarında randevu evleri oluşmasına zemin hazırlayan anlayışla, Çağdaş eğitimden kopartılmış kültür ve eğitim seviyesi düşük insanların, cinsel dürtülerini küçük yaşta ki kız çocukları ve korumasız kadınlar üzerinde dindirmeye yönelen sapkınlar nasıl engellenebilir?
Zaman geçirilmeden psikiyatr, bilim ve din adamlarından oluşacak bir uzmanlar kadrosu kurularak, yaşanan bu vahşet enine boyuna incelenmeli, çağdaş anlamda gerekli önlemler alınmalı ve gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Aksi halde, başta küçük yaşta ki kız çocuklarımız olmak üzere kadınlarımızın yaşam hakkını korumak gittikçe zorlaşacaktır.
Ben ve benim gibi düşünen tüm erkeleri utandıran Özgecan’ın yaşamı ile ödediği bu olayın, bu ayıptan kurtulmamız için bir fırsat yaratmasını diliyorum.
Özgecan’ın uğradığı iğrenç saldırıyı kınamak üzere geçtiğimiz hafta boyunca işyerimin vitrinine siyah bant çekerek ve bir de pankart asarak tepkimizi duyurmaya çalıştık. Tüm çalışan personelimle birlikte, bir hafta boyunca önlüklerimizin yakasına taktığımız siyah kurdele ile çalıştık.
Yazımı bu pankartımız ve yine hafta boyunca sosyal medyada yer alan ve çok şeyi anlatan, erkekleri beynini bacaklarının arasına odaklanmış gösteren karikatürle noktalıyorum.
Kızlarımızı ve kadınlarımızı korumak, onlara çağdaş yaşamın gereği olan yaşam ortamını sağlamak, bu ülkeyi yönetmeye talip olan siyasetçilerin boynunun borcudur.
Çağdaş ve güvenli bir ortamda yaşayan insanların ülkesi haline gelmemiz dileğiyle iyi haftalar..